Adil BAYRAM, ozgur-gundem.com

AKP ülke ve toplum için tehlike arz eden oyunlarına devam ediyor. Bir yandan MHP ve CHP’yi tahrik edip Kürt illerine yönelterek çatışma zemini oluşturmaya çalışırken, diğer yandan Kobanê’yi düşüremeyen ve giderek gerilemeye başlayan faşist IŞİD çetelerine destek vererek Mürşitpınar kapısından bombalı araçlarla Kobanê’ye saldırtıyor.

Böylece IŞİD çeteleri dört cepheden Kobanê’ye saldırma imkanına kavuşmuş oluyor. Şimdiye kadar Batı, Güney ve Doğu olmak üzere üç cepheden Kobanê’ye saldırıyorlardı. Gerçi AKP hükümetinin desteği Kuzey cephesini de işler hale getiriyordu. Fakat yine de açık destek olmadığı için Kuzey cephesi açık bir saldırı alanı olmuyordu. Şimdi 29 Kasım sabahı iki bomba yüklü aracın Mürşitpınar kapısından geçerek saldırmaya çalışmasıyla Kuzey cephesi de IŞİD tarafından kullanılır hale geldi.

Gerçi bazı basın organlarına göre Urfa Valiliği bu bilgiyi yalanlıyor. Ancak YPG’den yapılan açıklama hiçbir kuşku bırakmıyor. Çatışmalara ilişkin bazı basın organlarının yayınladığı görüntüler de YPG açıklamasını doğrular nitelikte. Böylece AKP’nin IŞİD’e desteği inkar edilemeyecek bir şekilde ispatlanmış oluyor.

Bunun üzerine KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı’ndan sert bir açıklama gelmiş bulunuyor. AKP’nin tutumunu sert bir biçimde kınayan KCK, halkı duyarlı olmaya ve Kobanê direnişine sahip çıkmaya çağırıyor. Peki şimdi 6 Ekim’dekine benzer olaylar gelişirse bunun sorumlusu kim olacak? AKP hala sorumluluğu HDP veya benzer başka bir güce yüklemeye mi çalışacak?

Kuşkusuz daha da önemlisi, böyle bir olayın HDP Heyeti’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya gittiği gün gerçekleşmiş olması. Böyle bir durumda tabi ki  insanın aklına ilk olarak “Bu ne perhiz, ne lahana turşusu” demek geliyor. Bir yandan görüşmek için HDP Heyeti’nin İmralı’ya gitmesine izin verilirken, diğer yandan bomba yüklü IŞİD araçlarının Mürşitpınar kapısından Kobanê’ye geçmesine izin veriliyor.

AKP’nin çok tehlikeli işlerle uğraştığı açıkça görülüyor. Bir yandan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yi tahrik edip Kürdistan’a yönelterek MHP-PKK çatışmasına zemin yaratmaya çalışıyor. Bunun ne kadar tehlikeli olduğu yakın geçmişin acı olaylarından çok açık bir biçimde biliniyor. AKP bu tarzda kendine göre seçim politikası yürütüyor.

Diğer yandan IŞİD çetelerine Mürşitpınar kapısını kullanma izni veriyor. Kapının kuzeyinden gelen bomba yüklü IŞİD araçları Kobanê’ye saldırmak üzere kapıyı geçip Kobanê’ye girmeye çalışıyor. Kobanê’nin düşmemesi karşısında adeta kuyruk acısı yaşayan AKP hükümeti, yaşadığı yenilgiyi bu tarzda başarıya dönüştürmek istiyor.

Tüm bu davranışların çok tehlikeli olduğu ve esas olarak da yeminli Kürt karşıtı olmaktan kaynaklandığı açıktır. Buna karşıtlıktan çok Kürt düşmanlığı demek daha doğru oluyor. Böylece AKP hükümetinin yeminli bir Kürt düşmanı çizgide olduğu bir kez daha açığa çıkmış ve netleşmiş bulunuyor.

Kuşkusuz bu durumu PKK Lideri ile görüşmek üzere HDP heyetinin İmralı’ya gitmesi değiştirmiyor. Zaten beklenen müzakere sürecinin başladığına dair herhangi bir işaret de bulunmuyor. Kaldı ki heyet daha İmralı’dan bile dönmeden Koordinatör Bakan Yalçın Akdoğan’ın tehdit dolu açıklamaları gerçeği anlamak açısından yeterli oluyor.

Kim ne derse desin, AKP’nin Kürt karşıtı zihniyeti ve stratejiyi değiştirmediği açıktır. Bu nedenle AKP Kürdü inkar eden ve imha etmeye çalışan stratejinin uygulayıcısı konumundadır. Bu da AKP’nin Kürt varlığını kabul etmediği ve Kürtleri yaşayan bir halk olarak görmediği anlamına gelmektedir. Bu konuda geçen hafta sorduğumuz sorular geçerliliğini  korumaya devam etmektedir.

Halbuki böyle bir siyasal strateji en az Kürtler kadar Türklerin de zararınadır. Kürde dayanmayan Türklüğün ayakta kalamayacağı tarihsel olarak kanıtlanmıştır. Türklerin Orta Asya’dan Anadolu’ya geliş süreçlerine bakalım. Eğer Rojava, Urfa, Diyarbakır, Antep Kürtlüğü kapılarını açmasa, o zaman Arap çöllerinden dolanıp gelen Türklüğün Anadolu’ya giriş yapması mümkün olur mu?

Yine 16. yüzyılın başında Osmanlı’nın Ortadoğu imparatorluğu haline geldiği döneme bir bakalım. Eğer Osmanlı Padişahlığı Kürtlerin desteğini almasa, Arabistan’a açılması ve her alanı ele geçirmesi mümkün olabilir mi?

Yirminci yüzyılın ilk çeyreğindeki Türk Ulusal Kurtuluş Savaşı dönemi de benzerdir. Eğer Mustafa Kemal önderliği Kürtlere dayanmasa ve desteklerini almasa böyle bir savaşı yürütüp zafer kazanması hiç mümkün olabilir mi? “Vurun Kürt uşağı namus günüdür” sözü boşuna mı söylendi?

Dikkat edilirse siyasal stratejilerin çizildiği üç dönemde de sonuç aynıdır. Türkler Kürtlere dayanarak Anadolu’ya girmiş ve imparatorluk haline gelmiştir. En kritik süreçte Kürt desteği ile kendini kurtarıp varlığını sürdürmüştür. Bu bakımdan Türklerin Anadolu’da var oluş stratejisinde Kürtlere dayanmak esastır. Bülent Arınç tarih bilgisini yenilemek ve düzeltmek zorundadır. Türkler Kürt desteğine muhtaç ve mahkumdur. Kürde dayanmayan Türklük biter.

Tarihsel gerçeklik böyleyken, günümüzdeki Kürt karşıtı ve Kürt düşmanı politik strateji ile Türkiye nereye gidebilir? Böyle bir stratejinin Kürt karşıtlığı kadar Türk karşıtı olduğu da açıktır. Nitekim içte ve dışta ciddi bir tecrit durumunu ortaya çıkarmıştır. AKP yönetimindeki Türkiye’nin Ortadoğu’da kalan müttefikleri El Kaide, Müslüman Kardeşler ve IŞİD’tir. Böyle bir ittifakla ve esas olarak da Kürt düşmanlığı yaparak Türkiye nereye varabilir?

Söz konusu politik strateji değişmezse, o durumda varılacak nokta dışarıda tecrit ve içerde de savaş olacaktır. Daha şimdiden yaşanan budur ki, mevcut stratejide ısrar edildikçe yaşanacak olan da bundan farklı olmayacaktır. O nedenle herkes aklını başına toplamak ve AKP’nin sürdürdüğü gidişata dur demek zorundadır.

Bu gerçekleri yazıp söyleye söyleye adeta dilimizde tüy bitti. Fakat görünen o ki, AKP akıllanmayacak ve stratejik değişiklik yapmayacak. Belli ki katı milliyetçi ve dinci zihniyeti buna el vermiyor. Fakat AKP’yi aşan ve Türkiye’yi doğru bir siyasal stratejiye çeken bir siyasal hareket de gelişmiyor.

Bu konuda umut veren hareket HDK-HDP oluşumuydu. Cumhurbaşkanlığı seçiminde bu hareket çok önemli bir zemin yakalamayı başardı. Fakat elbette söz konusu sonuç yetmiyor. Kendisini hızla büyütmesi ve 2015 genel seçimlerinde çok daha büyük bir başarı kazanması gerekiyor. Bunun için de daha çok çalışması ve tüm demokratik güçleri bir seçim ittifakında birleştirmesi gerekiyor. Seçimde AKP’yi durdurmasının tek yolu budur. Bakalım başarabilecek mi?

 

 

Schreibe einen Kommentar

Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert